BULGARİSTAN TURU (Kırklareli-Varna)
Kırklareli’nden başlayacak turumuza öncelikle 4 bisikleti alabilecek firma arayarak başladık. Arayışımız Nilüfer Turizm’le sonuçlandı. Diğer firmalar bayram yoğunluğu yada genel ilkeleri nedeniyle bizi geri çevirdi. Ancak Nilüfer’in Kırklareli aracı İstanbul dan dolaşarak gidiyordu. Bu yüzden uzun bir otobüs turu atarak ulaştık. Neyse ki bisikletlerimiz sağlam bir şekilde sınıra geldik.
Türkiye’den Dereköy sınır kapısıyla Bulgaristan’a geçiyorsunuz. Çok güzel bir doğa, küçük binalar yoğunluk hiç yok. Türkiyeden kontrollerle birlikte 10 dakikada çıktık. Tavsiyem su depolayıp öyle çıkın. Bakkal tipi küçük bir yer var. Bulgar sınırını da geçişimiz 10 dakikamızı aldı; sadece pasaportlarımıza baktılar o kadar, çantalarımızı kontrol etmediler. Sınır kapısından geçtikten sonra hemen change ofis var buradan cebinizdeki parayı daha uygun fiyatla Levaya (bulgar para birimi) çevirebilirsiniz. Kırklareli’nde çevirmeyin zarar edersiniz.
Ve yol başladı.
Meşe, çam ve meyve ağaçları ile çevrili harika bir yoldan ilerliyoruz. Ve erikler… Bütün yol boyunca yiyeceğiniz, bıkmayacağınız her türlü erik. Yaşamım boyunca bu kadar erik yememiştim. %5-7 Arası eğimli yolda inişli, çıkışlı bol molalı çok güzel bir parkur oldu.
Istranca Doğal parkı içindeki bu parkurda; 2 tane çeşme bulduk. Öğle molasında hazır çorba ve aralarda tabii ki üzüm, fındık, meyve kurusu. Bol sinek ve haşeratla mücadele ettik. 12 kilometrenin altına düştüğünüzde başınızın etrafında onlarca sinek hele bir tanesi , biz ona “yeşil başlı gövel sinek” dedik, kocamandı. Durduğunuz yerde yapışmaya ve ısırmaya başlıyordu. Her şeye rağmen çok güzel bir rota. Bittiğinde sizi Tsarevo kasabası karşılıyor, bu kasaba Foça kıvamında bir yerleşim yeri. Kamping ararken Todor ve Maya ile karşılaştık, sevimli iki bisiklet gezgini. Todor 2 Gün sonra Tibet’e uzanan bisiklet turuna başlayacakmış. Maya da otostopla yol alacakmış. İlk rotaları Türkiye, uzun uzun rotaları hakkında konuştuk önerilerimizi verdik. Tabii ki Vahap’ın yardımıyla.
Merkezde kamp yeri yok. 4 Km kuzeyde deniz kenarında Arapya denilen Kamping bölgesi var. Birkaç kamping var. Araştırın ve pazarlık yapın. Biz 10 Levaya (16.5 TL) kötü bir yerde kaldık ancak bölgede daha iyi yerler var. Türkçe bilenle karşılaşmanız mümkün. Bizi Niyazi karşıladı namıdiğer Şarap, kafa kol bağladı herif. Restoran bölümü iyi ve ucuz. 15 Levaya (24 TL) güzel bir yemek yedik ve biramızı içtik. Bira 2-3 Leva (4Tl) civarı. Denizi ve sahili güzel bir bölge.
2.GÜN
Sozopol’a gideceğiz, Süleyman erkenden kalkmış, Baba çantalarını toplamış ; Vahap uyumakta, çadırlara güneş erkenden vurdu kalkma zamanı. Hemen çayımızı yaptık olmazsa olmazımız. Biraz peynir, reçel, zeytin, şokella oldu bitti.
Çantalar toplanır, bisikletlere küçük bir kontrol yapılır ve yola çıkılır. Bu gün rota kısa, keyifle gideceğiz. Yol dar ve kalabalık; emniyet şeridi yok, beyaz çizginin üzerinde gidiyoruz. Neyse ki sürücüler saygılı.
Ve erikler yolda giderken durmadan daldan koparıyorum, ağzımı atıyorum o kadar çok. Eğim fazla değil, kısa süre de Sozopol’e varıyoruz. Kasabaya varmadan 3 km önce 2 tane kamping yanyana pazarlık ediyoruz, istediğiniz yere kurun diyor amca, biraz beden dili biraz İngilizce ortaya karışık 15 levaya anlaşıyoruz. Amca sürekli para, para, parayı kim verecek vermeden giremezsiniz kıvamında. Çok güzel deniz kenarında bir kamping.” Erik” ağacının altına çadırlarımızı kuruyoruz. Deniz, ardından hazır çorba ve çay keyfi. Süleyman uyudu herifçioğlu bulduğu yerde uyuyor. İpimizi astık, kirlilerimizi yıkadık. Etrafımızda karavanlar lüks araçlar, biraz garipseniyoruz sanırım.
Sozopol küçük bir liman. Eski binalarını korumuşlar ve turizm bölgesi olmuş. Yaşlı teyzeler el yapımı reçel, çorap gibi malzemeler satıyor. Dükkanlarda her yerde bulabileceğiniz tarzda Çin yapımı eşyalar. Bir antikacı dükkanı vardı güzel eşyaların olduğu; birde eski saatlerin parçalarını kullanıp bileklik kolye yapmış bir sanatçı dikkatimi çekti. Dondurma yiyin çok güzel çeşitleri var. Kent meydanındaki açık hava tiyatrosunda çocukların ve yetişkinlerin bireysel dans performanslarını keyifle izledik. Sahilin hemen üstünde sıra sıra dizili restoranlardan birinde uygun fiyata denize nazır yemeğimizi yedik. Bu tur da pek yemek yapmayacağız gibi. Makarna ve ton balıklarını boşuna taşıyoruz sanırım.
3.GÜN
Yol Varna asfaltı, kalabalık dikkat etmek gerekiyor. Bugün Burgaz’a gidiyoruz. Vahap’ın diz sinyal vermeye başladı yavaş ilerliyoruz. Süleyman, delişmen tay yerinde durmuyor, durduğu zaman uyuyor zaten. Baba, kararlı standardını koruyor taviz yok. Benimse keyfim yerinde zorlayıcı yokuş yok.
Burgaz’a 5 kilometre kala bisiklet yolu başlıyor. Pek kullanılmıyor sanırım. Ağaç dalları yola sarkmış olsun yine de yol. Trafikten uzak olmak çok güzel bütün motivasyonu çevreye veriyorsunuz. Burgaz’ ın büyük bir limanı var. Bugün pazar ortalık çok sakin caddeler boş. Merkeze geliyoruz. Dondurmamızı yiyip yola çıkacağız pek sevmedik, ne bileyim kanımız ısınmadı. Bir kafede otururduk dondurmamızı yerken garson, abi Türk müsünüz dedi. Adı Barış Bulgar Türkü. Tekerle mi geldiniz buraya, şaşırıyor. Kamp yeri soruyoruz bilmiyor. Neyse daha önceden belirlediğimiz bir yer vardı Pomorie. Kamping Diana 15 km sonra oradayız fazla oyalanmadan yola çıkıyoruz.
Kamping Diana’dayız. Sahibi Türk müsünüz sorusuna evet yanıtı alınca Sevda diye bağırıyor. Sevda Hanımda Bulgar Türk’ü. Burada çadır kuracak yer yok diyor eskiden varmış ama artık kurulmuyor. Canımız sıkılıyor, ama size oda verelim diyor. Kişi başı 18 levaya anlaşıyoruz. Tertemiz tek katlı yan yana dizili ağaçlar içinde evler karşımızda şeftali ağacı, üstümüzde incir, 50 metre ilerde kumsal. Ne diyelim harika. Deniz den sonra standart menü yapılıyor, makarna, ton balığı benim barbunyam, bol zeytinyağlı grek salata yanına da ucuz olduğu görüldüğü an 70’lik birde meze olsun diye cacık ve restorandan tavuk. Mükellef sofra oluyor.
Akşam dolaşmaya çıkıyoruz küçük sahil kasabası birde “old town” var diyorlar merak ediyoruz. Gittik ama daha old’mamış town neyse döndük uykumuz geldi yattık.
4.GÜN
Pomorie’ den erken çıkıyoruz. Yol uzun değil ancak yokuşlu sıcağa kalmadan çıkalım diyoruz. Aklımıza Güray arkadaşın Nessebar’ı görmeden geçmeyin sözü geliyor. Nessebar çok güzel, iki bölümü var. Biri eski halini korudukları bir bağlantı köprüsü bulunan, Bursa Gölyazı Köyü gibi, otantik Nessebar. Diğeri ise sahil kenarında otellerin ve apartmanların olduğu kent. Görmenizi tavsiye ederim.
Yokuş, 500 metre yükseleceğiz. Nessebar dan ayrıldık ardından hemen yokuş başladı. Su almayı erteleye erteleye susuz kaldık. Fazla suyumuz kalmadı. Yokuş iyi hani öbür yandan da sıcak. Öfleye puflaya çıkıyoruz. Arabalara mataraları gösterip su istiyoruz. Bir araba iki şişesini bize veriyor. 1 Km sonrada çeşme buluyoruz, yanında da restoran tarzı küçük bir yer yanmışız. Molayı burada veriyoruz. Depo tamam, keyif yerine geldi. Yokuş başında verdiğimiz bir molada bulutlar göze çarpıyor, yağmur yağacak diyorum. Sonra başlıyoruz türküye. “Yağarsa yağmur yağar, gelirse yârim gelir” .Türküden hemen sonra yağmur başlıyor çağırmışız gibi. O sıcakta ne güzel geliyor yağmur. 1.5 Saat ıslanarak keyifle yol gidiyoruz.
Obzor’a varıyoruz. Yine küçük tatil kasabası .Güzel bir yer. Kamping soruyoruz. Yine bir Bulgar Türk’ü esnaf Abi kamping yok oda verelim diyor. Benim teyzem odasını kiralıyor diyor. Teyzeyi çağırıyor yeri görmeden kişi başı 10 levaya anlaşıyoruz. Temiz bir apartman dairesinin bir odasına yerleşiyoruz.
Yemeğimizi yine güzel bir restoran da ucuz tarife yiyoruz. Küçük bir gezintiden sonra, çaya odaya gidiyoruz.
5.GÜN
Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden,
teper ha babam teper
paralanmaz
teper taşlı yolları.
Bir vapur geçer Varna önünden,
uy Karadeniz'in gümüş telleri,
bir vapur geçer Bogaz'a doğru.
Nazım usulcacik okşar vapuru,
yanar elleri.
N.Hikmet
Bugün Varna’ya gidiyoruz. Nazım’ ın da bir süre yaşadığı Varna. 65 km yolumuz var. Mapmyride baktım eğim gayet güzel. Yolda güzel ancak trafik yoğun ve yine emniyet şeridi yok. Beyaz çizgiden yol aldık. Sıcağa rağmen keyifli bir sürüşle ulaştık Varna’ ya. Rotamızda ki en büyük kent. Aklımızda dönüş için ayarlaması var. Otobüsle dönmek ilk alternatifimiz. O yüzden şehri gezmeden otogara yol alıyoruz, 2 gün burdayız nasıl olsa. Nilüfer tabelasını görüyor seviniyorum. Ancak kapalı yanında metro var birde nişikli diye bir şirket. Metro olmaz dedik, Nişikli ye gittik oda bisiklet alamayız dedi. Lanet olsun ki Metro ya mecbur kaldık. Sorun çıkmaz umuduyla girdik kapıdan, Nazire hanım sorun yok bisikletlerinizi alırız dedi. Dergi çıkarmış metro bisiklet dostuyuz imajı veren bir yazı olur herhâlde dedik ve biletleri aldık. Bu peşrevin nedenini daha sonra anlatacağım şimdi Varna zamanı.
Orta halli bir Anadolu ili büyüklüğünde. Kaldırımlara bisiklet yolu yapmışlar ancak yayalardan pek fazla hızla yol alamıyorsunuz. Güzel düzenli bir kent. Hele deniz kenarına geldiğinizde gerçek güzelliği keşfediyorsunuz. Sahil kenarında restoranlar dizilmiş ve belirteyim yine ucuz. Sakin gürültüsüz. Hemen sahilden yukarı çıkıyorsunuz. Kocaman bir park (Primorski Park) Koca çınarlar, meşeler, ıhlamurlar envayi ağaç ve yeşil alan. Kimi bisiklete biniyor kimi kaykayı ile kimi çimenlere serilmiş güneşleniyor. Basket oynayanlar voleybol oynayanlar. Bir ara Baba şu takım bir kişi eksik gibi bir bakayım dedi. Yaşam alanı kimse avm yapayım dememiş. Kuzeye doğru özel mülklerde var ama yem yeşil.
Eski bir otel ayarladık, dış görünüşüne bakmayın içi temiz ve güzeldir demişti tavsiye eden hakkatende öyle, merkezde Katedral Sveto nun karşısında eski BMH otel kişi başı 26 leva. Daha ucuzu var bilmiymıoruz ama daha pahalısı var. Bisikletleri otelin garaj kısmına güvene aldık. Kilitleri taktık. Duş biraz dinlenmeden sonra gezme . Dondurma yedik, Balkan dansları gösterisi izledik bu 5 günde 3. gösteri, Balkan ülkelerinden gruplar yediden yetmişe kendi ülkelerinin gösterilerini sundular, fotoğraf sergisini gezdik keyif aldık, bir yandan da ülkemiz de bu tarz sanat etkinliklerinin azlığında dem vurduk, yorulduk. Park ta yol boyunca Bulgar ve Sovyetler tarihinden büstler ve heykeller bizim gibi eskiyi at yeniyi koy yok koruyorlar. Tarihlerinde iyi kötü ne varsa koruyorlar.
Varna da bitti. Uzun bir yol planı vardı ama olmadı sakatlık, biraz özlem bu seferlik böyle olsun dedik. Daha önce biletleri aldığımız metro otobüsünü beklemeye başladık. Otobüs şoförü bisikletleri görünce almam dedi. Kavga dövüş genel merkeziniz böyle dedi siz farklı konuşuyorsunuz dan sonra para teklif ettik kişi başına 10 lira vererek çözdük. Adamın derdi para imiş. Parayı verdikten sonra şeker gibi oldular. Yine anladık ki mecbur da olsanız metro ya bulaşmayın. Ne sistem ne standart hiçbir şey yok adamlarda.
Sözün özü keyifli, bol erikli, ucuz, mütevazi insanlar, gidilesi bir rota tavsiye ederim. Bir daha ki turda görüşmek üzere.
Özgür AYDIN
Yorumlar