Kahire – Kızıldeniz Bir Bisiklet Yolculuğu
Velespit.Net okurları tekrar merhaba... Biz bisiklet severlerin hayatında, önemli şeylerin başında geliyor bisiklet. Sürekli, bisikletin toplumda kültürel bir yapının parçası olduğunu dile getiriyor olsak ta; genellikle bu söylemler hep lafta kalıyor. Peki bu topluma yerleşmesini gerektiğini düşündüğümüz bisiklet kültürünün altını nasıl doldurmak gerekiyor. Kabaca toplum kültürünü şekillendiren yapıların temelinde; edebiyat, sinema, müzik vb. sanat organların ındesteği olmak durumundadır. Aksi takdirde o yapının dayanması pek mümkün olamıyor. Bisiklet konusuna gelecek olursak; turlar, hafta sonu gezileri, yarışlar, dernekler yada sosyal platformlar ile bu alt yapıyı oluşturmayacağımız gerçeği ile karşı karşıyayız. Ancak yinede bu iş için kolları sıvayan pek çok sivil toplum örgütü var, yada daha bireye inecek olursak kişiler de mevcut. İşte tamda bu noktada sizlerle Sibel Buğdaycı’nın “Kahire – Kızıldeniz Bir Bisiklet Yolculuğu” adlı bisiklet turu kitabını tanıtmak istiyoruz.
Basılmış bir kitap olarak böyle bir eserin, (maalesef) tabiri caizse bisiklet camiasında fazla bilinmemesi çok üzücü. Bunun birçok nedeni olacağı gibi esas sebep ilgisizlik diye nitelendirilebilir. İlk etapta kitabın Kalkedon yayınevinden 2011 yılında tek baskı olarak çıktığını söyleyebiliriz. Karton kapaklı kitabımız 123 sayfa saman kâğıda basılmış. Siyah beyaz fotoğraflı görseller ile süslenerek okurların beğenisine sunulmuş. Kitabımızı maalesef e-kitap yada sesli kitap şeklinde satın alamıyoruz. İyi bir redakteden geçtiği belli olan ilk basımda tipografik, kuramsal ya da teorik hatalar yok denecek kadar az, beklide sayfa sayısı az olduğu içindir.
Kitapta betimlemeler ile görseller bir arada kullanıldığından, kitap okuyucu açısından gerçekten çok rahat anlaşılır oluyor. Kitabı okurken bir süre sonra sanki geziye siz de gitmişsiniz hissi yaratıyor. Kitabında sade ve akıcı bir dil kullanan Sibel hanım okuyucuyu yormamaya özen göstermiş.
“Zorluklarına karşın, bisikletle yol alma fikri insanlara romantik gelir. Çünkü onun sunduğu özgürlük duygusunu başka hiçbir araçta bu kadar yoğun hissetmek mümkün değildir. Belki bir tek motordaki özgürlük duygusu bisiklette hissedilenle karşılaştırılabilir. Ama motor biz hız aracıdır. Gittiğiniz an’dan başka bir şey yoktur onda., coğrafyadan çok zamanın içerisinde yolculuk ediyormuşsunuz gibi gelir. Geçmekte olduğunuz yerler, gözünüzün önünden akıp gider, sizde hızın damarlarınızda dolaşmasının sarhoşluğuna bırakırsınız kendinizi. Bir süre sonra motor hızıyla yer yüzünün varlığına meydan okur ve onu sarar. Belki bu nokatda an bile yok olur. Bisiklet kullanırken tersi bir duygu yaşarsınız. Her bir kilometreyi fiziksel gücünüzle yani ayaklarınızın çevirdiği tekerleklerle aldığınızdan, bir makinenin sağladığı hızla boy ölçüşmeniz mümkün olmaz. Bu yüzden elinizde yavaşlık duygusu kalır, bisikletin sunduğu bu yavaşlık etrafa iyice bakarak , geçmiş gelecek ve şimdi üzerinde düşünecek bol zaman bırakır.Öte yandan bedeninizin gücüyle seyahat etmek her bir hücrenizin gösterdiği çabayı hissetmenizi sağlar; alnınızdan yuvarlanan her bir damlası , hareketin getirdiği hazzı tadan beden tarafından mutlulukla karşılanır.” |
İçeriğe geçecek olursak, tam anlamıyla olmasa da bir yol günlüğü diyebiliriz. Kitap iki arkadaşın (Sibel ve hüseyin) Kahire’den başlayan ve kızıl denize uzanan 15 günlük bir rotada başlarına gelenleri ve yaşadıklarını konu alıyor, anlatım ve ifadeler biraz kadınsal ve birazda yalnızlığına sitem eder nitelikte. Sibel Buğdaycı, kitabında açıkça; yabancı, gezgin, müslüman bir kadının Mısır gibi daha tutucu bir ülkede neler yaşayabileceğinin net bir resmini çiziyor. Gezi süresince yazarımızın yaşadığı dalgalanmaları görebilmek okuyucuyu bazen şaşırtabiliyor.
Her bisiklet severin hayalini kurduğu uzun yolculuklara, güzel örnek olabilecek bu günlüğü gerçekten bir solukta bitireceksiniz. Kitabın bizde yarattığı hayal kırıklıklarını sıralayacak olursak. Öncelikle Atlas dergisinin sponsor olduğu bu projede; maalesef yetersiz tanıtım olduğu için kitaptan çok geç haberimiz oldu. Baskıdan dolayı kitaptaki fotoğrafların biraz karanlık olması da sayılabilecek olumsuzluklardan. Ayrıca aynı anlatımla daha uzun ve detaylı bir günlük olmasını Velespit.Net ekibi olarak tercih ederdik.
Kitabın fiyatının gerçekten çok uygun olduğunu belirtelim. Bir çok denemeden sonra kitabı sadece Kitapyurdu’ndan alabildik. Şimdili tek baskı yapan bu kitabın ikinci baskısı çıkacak mı bilmiyoruz ama bütün kopyaları satılmadan koleksiyonunuza eklemenizi şiddetle tavsiye ederiz.
“Yolculuğumuzun çıkış noktası Nil nehri kıyılarında bisiklet turu yapan bir bisikletçinin otuz yıl önce çekilmiş fotoğrafı. O zamanki Nil kızıl renkli ve toprak bir yolun yanından akıyor. Yol arkadaşım Hüseyin böyle bir yol ve onun yanı sıra akan Nil nehrinin yemyeşil palmiyeleri arasında bisiklet kullanmanın hayallerini kurup, şu andaki yolculuğun planlarını yapmış. Benimse Nil’le ilgili bu kadar net bir hayalim hiç olmamıştı. Yine de arabaların süslediği, devasa bir otoyolun yanından akan bir nehirle karşılaşmayı ummamıştım doğrusu. Mısır, Nil Nehri’nin dışındaki bölümleriyle bir çöl ülkesi. Dünyanın en uzun nehirlerinden olan Nil Mısır’da olmasaydı, ülke Sahra çölünün uzantısı olarak var’olurdu herhalde. Havadan çekilmiş fotoğrafı dev bir yılana benzeyen nehir, Afrika'nın ortasında yer alan Habeşistan’daki Tana gölü ile Uganda’daki Albert ve Victoria göllerinden doğuyor; böylelikle Mısır’ın yanı sıra Sudan’a da hayat veriyor. Bu güçlü su yol aldıkça beslenip, büyüyor. Tek isteği ve nihai amacı Akdeniz’e kavuşmak olan nehir, karşısına çıkan uzun ve zorlu yollara aldırmadan akıp durur. Nil kendine has güzelliğini belki de çevresindeki çölle oluşturduğu tezat görüntüden alıyor; su ve susuzluk, yeşillik ve boz renkli çoraklık… sonsuza kadar uzanan boşluk, hayat, ölüm…” |